“Gönül,” Meryem hanım, çatalını tabağını bıraktı ve kızına baktı.  “Bu öğleden sonra Babaannele konuştum, okuldan sonra fırın tepsisini almak için onun yanına gitmediğini söyledi.

Gönül tabağına baktı, “Özür dilerim, Anne.  Zeynep ve ben okuldan sonra 7. sınıfın Yıl Başı posterini bittirmeye çalıştık.”

“Fakat Babaannenin evi yolunun üzerindeydi.”

“Öff, Anne!” Gönül iç çekti.  “Geç olmuştu. Ödevim vardı.”

Meryem hanım daha sert konuşmaya başladı.  “Fakat üç gündür Babaannenin evine gidip fırın tepsisini almanı söylüyorum.  Sadece  uğrayacaktın…”

Gönül gözlerini kaçırarak,  “Babaannenin evine sadece uğrayamazsın.  Biliyorsun!  Her zaman ısrarla o minik bonibonları yediriyor ve ‘Haydi, bebeğim.  Otur, sadece bir dakika’ diyor.  Ondan sonra saatlerce hiç bir şey hakkında konuşmuyoruz.  Ve piyano çalmadan beni serbest bırakmıyor.  Sürekli ‘Yazık o eski piyanomuza, kimse şimdi çalmıyor.  Çok yalnız hissediyor,’ diyor.”

Meryem hanım kızının sözleri kesti.  “O bu şekilde dedeni kaybetiğimizden beri aslında kendisini yalnız hissetiğini ifade etmeye çalışıyor—  Onu özlüyor.  Ve müziği de özlüyor.  Bunu anlayabilirsin, değil mi?”

Gönül başını salladı.  “Fakan Babaanem beni anlıyor mu?  Onun için piyano çalmayı sevmiyorum.  Hep aynı şarkılar.  ‘BenimGözüm Sende’ ‘Gel Desen, Gelememki’ ve ‘Öyle Bir Geçer Zamanki.’  Çok sıkıcı!  Ve onlar beni üzüyor, her neyse.”  Gönül ayağa kalktı.  “Ben gidip, ödevimi yapacağım.”

Meryem hanım kızıyla ayağa kalktı.  “İlk önce masayı toplamama yardım et.”

“Anne!” diyerek Gönül itiraz etti.

Bu sefer Gönül’ün babası, Hilmi bey ayağa kalktı ve sert bir şekilde, “Gönül, bu kadar yeter!  “Annen masayı toplamada yardım etmeni söyledi.  Bitmiştir!”

“Ama ödevim ne olacak?”

“Masayı toplaman beş dakika bile sürmeyecek, genç bayan.  Şimdi başla!”

Gönül biraz sinirlendi ama tabakları götürdü.

Gönül gittiğinde Meryem hanım eşine baktı ve, “Gerçekten, kızımıza ne oluyor, anlamıyorum,” dedi.  “Her zaman birbirimize çok yakındık. Akıllı, söz dinleyen bir kızdı.  Ama şimdi sanki söylediğim her şeye karşı geliyor!  Tekrar babaanesinin evine gidip tepsiyi almasını söylemek bile istemiyorum. Dediğimi yapsa bile, saatlerce onun asık suratına katlanma bedelini ödemek zorunda kalacağım! Acaba sorun onun yaşı mı?  Neredeyse 13 yaşında.”

Hilmi bey bir az düşündü, “Olabilir.  Fakat bu yaşta daha olgun, daha anlayışlı olması gerekir. Biraz konuşmam gerektiğini düşünüyorum.

“Çok teşekkür ederi canım,” deyip kocasına sarıldı.  “Sizin için dua edeceğim!”

Babası Gönül’ün odasına gittiğinde, Gönül kulağında kulaklık Demet Akalın’ın ‘Evli Mutlu, Çocuklu’ şarkısını dinliyor, oturduğu yerde das ediyor ve bitmek bilmeyen matematik problemlerini çözüyordu.

Hilmi bey ilk önce yumuşak sesle, “Tatlım?” dedi.  Gönül ne baktı babasına ne de dansına ara verdi.  Bu sefer Hilmi bey arkadaşça seslendi, “Gönülcüğüm!” Yine de Gönül’den hiç bir ses çıkmadı.  Sadece kağıdı silerken ‘vış vış’ sesi duyuldu. O zaman Hilmi bey kızının arkasına geçip, kulaklıkları çekerek kızının kulağına “Kimse var mı?!!!” diye bağırdı.

Gönül sandalyeden fırladı, “Aaaahhhh!!!! Baba! Beni korkuttun!”

Hilmi bey gülerek, “Özür dilerim, Prenses.  Seninle bağlantı kuramadım.  Bağlantı…ııı…” Sanatçının ismini görebilmek için Gönül’ün mp3’üne eğilerek baktı, “’Evli, Mutlu, Çocuklu’ tarafından bozuldu” dedi.

Gönül müziği durdurdu ve babasının yüzüne baktı.  “Sen annemle konuşma tarzım yüzünden mi benimle konuşmaya geldin?” diye sordu.

Hilmi Bey bir sandalye çekti ve Gönül’ün karşısına geçip oturdu. “Onun hakkında mı konuşmak istiyorsun?”

“Yooo.”

Hilmi bey sessiz kaldı.

“Yani, ‘Evet, herhalde onun hakkında konuşmalıyız.”

“Tamam,” diyerek başını salladı.

Gönül yere baktı.  “Neden annemle öyle konuştuğumu anlamıyorum.  Onu seviyorum ama sürekli hayatımı yönetmeye çalışıyor ve bu durum hiç hoşuma gitmiyor.”

Yine de Hilmi bey hiç bir şey söylemedi o zaman Gönül devam etti.  Biliyorum,  babaanemle daha çok zaman geçirmemi istiyor ve büyük babam vefat ettiğinden beri babaanem için gerçekten üzülüyorum; eminim, Doğuş Bayramı yaklaştığında daha da zor oluyor onun için, ama Annem oraya gidip tepsiyi kendisi alamaz mı?  Ben 12 yaşındayım—kendi hayatım var!”

Bu sefer Hilmi bey küçük kahkasını durduramadı.  Gülerek cevap verdi, “Haklısın!”

Gönül şok oldu.

Babası, “Neredeyse ergensin,” diye anlatmaya başladı.  “Senin hayatın ve nasıl yaşayacağın hakkında düşünme zamanın geldi.  Biz her zaman ne yapman gerektiğini söylemek için senin yanında olamayacağız.”

“Benimle aynı fikirde misin?”

“Tabii ki.  Annen ve ben de büyüdüğümüzde aynı şeyi yapmamız gerekiyordu.  Bizim de haytımızla ilgili aldığımız kararlardan sorumlu olmamız gerekiyordu—kimleri sevecektik, kimlerle zaman geçirecektik ve kimleri dinleyecektik.”

Gönül düşünceli bir şekilde babasına baktı.

Hilmi bey tekrar, “Haydi bana anlat,” diye başladı. “Kimleri seviyorsun?”

“Tabii ki, seni ve Annemi!” diyerek, Gönül çabukca cevap verdi “ve babaannemi de.”

Birşey söylemeden Hilmi bey başını salladı.

“Gerçekten, Baba, seni seviyorum. Bana inanıyorsun, değil mi?” derken Gönül’ün sesinde tedirginlik vardı.

Gülümseyerek “Canım, bizi ne kadar çok sevdiğini biliyorum,” dedi.  Ondan sonra tamamen bambaşka bir konu hakkında konuşmaya başladı.  “6 yaşındayken bademcik ameliyatı geçirdiğini hatırlıyor musun? Ameliyatın ben şehir dışındayken ertelendi.”

Gönül başını salladı.

“Annenin, sen hastanedeyken bütün geceyi kafeteryadan gettirdiği bir sandalye üzerinde oturarak senin başucunda geçirdiğini hatırlıyor musun?”

Gönül düşündü.  Evet, annesi sandalyede iki büklüm oturuyordu.  Ara sıra uykuya dalıp, Gönül’ün çıkardığı iniltilerle aniden sıçrıyordu. Alnında annesinin yumuşak ellerinin dokunuşu ve yorulmadan Gönül tekrar uyuyuncaya kadar onun en sevdiği ninniyi, ‘Annesi Onu Çok Severmiş’i sürekli söylüyordu.

“Aslında o akşam annenin engelli öksüz çocuklarla yaptığı gönüllü çalışmalardan dolayı belediye başkanından bir ödül alacağını da biliyor muydun?” dedi babası.

Gönül, “Aldı mı?” endişeyle sordu.

“Sonra ona ödülü gönderildi ama gazetede yayınlanacak belediye başkanı ile fotoğraf çektirme ve harika bir akşam yemeği fırsatını kaçırdı.”

“Üzüldüm, bilmiyordum”

“Ooo, tatlım,”babası anlatmaya devam etti.”  Bu senin hatan değildi. Ben şehir dışındaydım ama babaannen annenin törene gidebilmesi için kendisinin senin ile kalabileceğini söyledi. Ama annen ameliyatından sonra senin yanında kalmakta ısrarcıydı—öyle yapmak istedi, seni çok sevdiği için.”

Baba ve kız bir dakika sessiz kaldılar.  Sonra Gönül “Bu hikayeyi bana anlattığın için sevindim. Annemin orada olduğunu hatırladım ama benimle kalmak için neyi bıraktığını bilmiyordum. Yine de neden şimdi bunu bana anlattın?” diye sordu.

“Ah, çünkü sen sordun.”

“Ben mi?”

Babası omuzunu okşayarak:

“Evet, sen anneni sevdiğini ama neden öyle konuştuğunu bilmediğini söyledin, değil mi?” dedi.

Gönül “Evet, ama bedemcik ameliyatımdayken annemin benimle olmasının ne alakası var?” diye sordu.

Hilmi bey başını salladı, “Evet, onu anlatmalıyım.  Sen anneni sevdiğini söyledin ya—ve babaanneni ve tabii ki beni de—fakat hala onunla hoş olmayan bir tarzda konuşuyorsun. Bazen sözünü dinlemiyorsun, mesela babaannenin evine uğramanı, ya da masayı toplamanı istediğinde şikayet ediyorsun…”

Gönül yere baktı.  “Özür dilerim, baba.”

“Biliyorum, tatlım.” Hilmi bey başladı.  “O yüzden Annenin hastanede bütün gece seninle kaldığını anlattım. Hatırlıyorsun, İsa, ‘Beni seviyorsanız, buyruklarımı yerine getirirsiniz’ (Yuh. 14:15) dedi. O, sen beni sevdiğini göstermek için illaha da bütün buyruklarımı yerine getirmelisin!’ demedi.  Öyle olsaydı, hiç birimiz gerçekten İsa’yı sevdiğimizi söyleyemezdik. Demek istediği şey şudur: itaat etmek sevgiden kaynaklanıyor. Şimdi sevdiğin birisine itaat etmek zor geliyorsa, onun hakkında daha çok öğrenirsen, onu daha çok seveceksin.”

Gönül, babasına sarıldığında, gözleri dolmuştu.  “Teşekkür ederim, baba.  Seni çok seviyorum!  Ben seni, annemi ve babaannemi daha iyi sevmek istiyorum!”

Hilmi bey kızının yanağında öpücük kondurdu. “Bunu biliyorum, tatlım.”

Sonraki gün annesi telefonu kapatır kapatmaz Gönül içeriye girdi.  Annesi, “Canım, babaannen telefondaydı.  Ne kadar harika bir kızım olduğunu anlatıyordu!  Bugün evine gittiğini ve  orada tam bir saat kaldığını söyledi!” dedi.

Meryem hanım devam ettiğinde Gönül gülümsedi.

“Dedenin eski notalarını organize etmeye yardım ettiğin için çok sevindi ve özellikle piyanoda çaldığın eski şarkılar için de.”  Meryem hanım kızına sarıldı ve sözüne devam etti.  “Umarım çok sıkıcı olmamıştır.”

Gönül biraz düşündü.  “İlk başta sıkıcı olacağını düşündüm ama yine de yapmak istedim; ve yardım etmeye başladığımda çok eğlendik.  Biz Belkız Özener, Gönül Yazar ve Erkin Koray’ın taklitlerini yaparak şarkılarını söyledik. Aslında o kadar eğlendik ki, tepsini getirmeyi unuttum!” Annesi daha bir şey söylemeden önce, Gönül gülüp devam etti, “Kaygılanma anne. Yarın babaanene uğrayıp alacağım.”

Tekrar Meryem hanım kızına sarılıp gözlerine baktı ve sordu, “Neden?  Bugün gitmeni rica bile etmedim.”

Gönül annesinin yanağına öpücük kondurdu ve sonra cevap verdi, “Çünkü beni ne kadar çok sevdiğini biliyorum; ve anneciğim, ben de seni seviyorum!”

Bizi takip edin: