filiz

Ben kilise, kilise geleneği ve aile ibadeti kültüründe büyüdüm. Bütün bunlar muhakkak harika, ölçülemez birer bereket oldu benim için. Kiliseye pazar günü iki defa gitmenin, ilmihali ezberlemenin ve ailece ibadet etmenin bende derin izler bıraktığına eminim. Yaşamda ve ölümde tek tesellimin kendime ait olmadığımı, can ve beden olarak, yaşamda ve ölümde sadık kurtarıcım İsa Mesih’e ait olduğumu ve insanın başlıca amacının Tanrı’yı yüceltmek ve O’ndan sonsuza dek zevk almak olduğunu unutacağıma hiç ihtimal vermiyorum. Gençken ezberlediğim ilahiler ve mezmurlar hala aklımda ve ailece sofrada dua ettiğimiz anlarla ilgili hoş hatıralarım var.

Ailemde geçerli olan şey, dostlarımın ailelerinin çoğunda da geçerliydi.  Onlar da kilise, ilmihal ve disiplinli aile ibadetiyle büyüdüler. Nitekim ziyaret ettiğim dostlarımın ailelerinde aile ibadetini kaçırdığımı hiç hatırlamıyorum. Aile geleneği ve beklentisi buydu, bu da iyi bir şeydi. Pazar günleri neredeyse hiç fire vermeksizin kiliseye hem sabah hem de akşam katılımımız oluyordu.

Bütün bu avantajlara karşın çocukluk dostlarımdan birkaçı imandan döndüler. Kimileri koşarak, birçoğu yavaş yavaş uzaklaştılar; önce bir pazarı kaçırdılar, sonra bir ay ve ardından bir yıl boyunca kiliseye gitmediler. Tabii ki hepsi değil. Birkaçı hala iyi imanlılar, kilisede hizmet ediyorlar, bazıları kilise önderi. Ama birkaçı – aslında çok fazla – kiliseden ayrıldılar.

Neden? Bu soruyu zaman zaman soruyorum. Ailemin beş çocuğu da İsa’yı izlemeyi sürdürürken, neden benim dostlarımdan birkaçı ve aileleri Mesih’i izlemiyor? Tabii ki Tanrı’nın mutlak yetkisini tam olarak bilmediğim için kesin sonuçlara varmak mümkün değil. Ama düşündükçe benim ailem ile dostlarımın -en azından Rab’den ve kiliseden ayrılan dostlarımın- aileleri arasında büyük bir fark buldum. Her zaman geçerli değilse de genel olarak doğruydu bu. Gördüğüm fark, ebeveynlerimin benim görmem gerekmediği zamanlarda bile inançlarını yaşamalarıydı.

Sabah erkenden yatak odamdan çıkıp sessizce salona geçtiğimde, bağrında Kutsal Kitap’la oturan babamı görürdüm. Annemin Kutsal Kitabını elime aldığım her seferinde sanki daha yıpranmış olurdu. Daha mürekkepli, cildi onarmak için biraz daha bantlanmış görürdüm. Yaşamımız zorlaştıkça annemle babam Kutsal Kitap’tan yardım alırlardı, birlikte dua ederlerdi. Bunları bizim için, başkalarının gözüne girmek için yapmıyorlardı. Bunları Rab’bi ve O’nunla zaman geçirmeyi sevdikleri için yapıyorlardı. Bu benim için derinden anlamlıydı. Ebeveynlerimin, duyurdukları inanca inandıklarından ve buna göre yaşadıklarından emindim. Tanrı’nın sözünün güvenilir olduğuna inandıklarını biliyordum, çünkü her gün güne o sözle başlıyorlardı. Tanrı’nın gerçekten var olduğuna, gerçekten onları dinlediğine inandıklarını biliyordum, çünkü her sabah bir yere çekilip kendileri ve çocukları için dua ediyorlardı. Onların imanı sadece resmi ve herkesin önünde değil, samimi ve özeldi.

Ebeveynlerimden öğrendiğim önemli şey: Çocuklarınızın gözlerinin önünde Hristiyan olarak yaşamanın yerini alacak başka bir şey yok. Teolojik eğitimin, kiliseye katılımın, aile ibadetinin çok olması bile Rab’le ilgili bir vurdumduymazlığı ortadan kaldıramaz. Çocuklarımı her gün, bütün gün eğitebilirim ama Rab için sevinçle ve zevkle yapmıyorsam, inancımı yaşamıyorsam, çocuklarım bunu görür ve anlar.

Ebeveynlerimin benim için yaptıkları iyi birçok şey bir yana, onların yaptığı en önemli şey önümde Hristiyan olarak yaşamalarıydı. Başka herhangi bir şey daha fazla beni biçimlendirmedi, bana daha fazla meydan okumadı.

https://www.challies.com/christian-living/the-most-important-thing-my-parents-did 2.5.2017 erişilmiştir. İzinle yayınlanır.

Bizi takip edin: